Tabii Ki - BÖLÜM 5


Silvia yine bütün gece uyumak yerine Supernatural izlemiş ve müzik dinlemişti. Şiir yazmayı çok istiyordu ve sürekli deniyordu ama bir şeyler hep eksik hissettiriyordu. Kafası hala çok karışıktı. Neden Noah hiç bir şey söylemedi? Neden Ashley ona ihanet etti? Hem sınıftaki kızların Silvia ile derdi neydi?
Bilmiyordu ve içinden bir ses bilmemesi gerektiğini söylüyordu.

Bir kaç saatlik uykuyla okula gitmişti. Son bir kaç gündür, daha doğrusu Noah gittiğinden beri, kendine özen göstermemeye başlamıştı. Silvia okulun ilk dönemindeydi fakat çoktan sabır sınırına gelmişti.

-Silvia. Hey!

Silvia o kadar dalgındı ki, kafasında dönüp duran şarkılar ve olaylar gözlerini kör etmiş gibiydi. Yürüyordu fakat dikkat etmiyordu. Öyle ki tombik kedi Silvia'nın bacaklarına dolanmaya çalışmışken bile durup onu sevmemişti.

Kolunda bir ağrı hissetti ve sinirle dönüp baktığında Benjamin'in kolunu tuttuğunu gördü.

-Sana sesleniyorum, bekle.
-Öyle mi? Pardon ya cidden seni duymadım.

Cümlesinin sonuna doğru sesi  o kadar kısılmıştı ki Benjamin 'duymadım' kelimesini anlamamıştı bile. Benjamin endişelenmişti çünkü Silvia'yı en son ne zaman böyle gördükten bir kaç gün sonra çok büyük bir sorun açığa çıkmıştı. Fakat Silvia kapalı bir kutuydu ve kolay kolay gerçekten neye kafasını taktığını anlatmazdı. Bunların hepsi Silvia'yı kalbinin etrafına aşırı kalın duvarlar çizmek zorunda bırakan Brand'ti. Benjamin, Brand'i sadece isim olarak biliyordu. O ismi Silvia'yı aylarca çıkamadığı depresyondan tanıyordu. Depresyon öncesi gözlerindeki farklı parıltı ve sonrasında gelen bu surat. Bu surat kötü bir şeyler olacağını söylüyordu fakat Benjamin'in yapabileceği hiç bir şey yoktu. Brand konusunda da hiçbir şey yapamamıştı. O lanet olasıca oğlanı bulup ağzına iki yumruk atmak istediği çok fazla zaman olmuştu ama onu bulamamıştı.

-Dinliyorum.
-Benjamin bir an önce okula gidip sırama kafamı koyup uyumak istiyorum.

Benjamin daha fazlasını söyleyemezdi. Karakteri ve kişiliği soğuk olduğu için değil, söyleyecek kelimeleri bilmediği için daha fazlasını söyleyemiyordu. Abisinin ölümünden sonra konuşma yeteneğini uzun bir süre kullanamaz hale gelmişti. Bugün ki konuşması çocukluğundan beri en çok konuştuğu dönemdi. Hiç kimseye bunu söyleyemezdi. Okula sessiz sessiz yürüdüler.

Benjamin kendi sınıfının sırasına girerken bir şey fark etti. Silvia'nın okulun başından beri konuştuğu kız sırada onun yanında durmuyordu. Hatta başka kızlarla konuşup kıkırdıyordu. Benjamin, Silvia'nın yanına gitmek istedi fakat derse girmesi gerekiyordu ve yanlış anlaşılıp Silvia'yı zor durumda bırakmak istemiyordu.

Silvia artık Ashley'in yanına oturmak istemiyordu. Ashley de istiyor gibi görünmüyordu.

-Henry yanın boş mu ya?
-Kız sen geç istediğin gibi.
-Şey ne oldu, yan sınıftaki kız, Muse?
-Kız çok güzel kabul ediyorum ama anlarsın ya Silvia, onun yanında utanmıyorum ve aşırı heyecanlanmıyorum. Hoşlanıyorum demek o kız hakkındaki bütün duygularımın cevabı olur.
- Daha çok erken değil mi sence de?
-Henüz bir adım atmadım. Sadece Muse'u başka bir erkekle görmek istemiyorum.
-Ya da başka bir kızla?
-Silvia!

Silvia gülümsedi. Henry ve Muse aralarında kesinlikle bir şeyler vardı ama aşk değildi. Fakat Henry'nin bütün ilgilerden uzaklaşmaya Muse'unda hayatında Henry gibi birine yer vermesine ihtiyacı vardı. Silvia çok yakından tanımıyordu onu aslında çokta umursamıyordu fakat Olivia'nın öğretmenlerin sorularına bile şarkı söyleyerek cevap vermesi, Silvia'yı endişelendiriyordu çünkü Olivia kıskanıyordu bu çok belliydi hatta takıntılı olmaya başlamıştı ve bunun eninde sonunda Henry'e zarar vermesinden çekiniyordu.

Silvia matematik çözemeyecek kadar bunalmıştı. Ashley ile sürekli göz göze geliyorlar ders aralarında çok kısa konuşmalar yapıyorlar fakat kesinlikle yan yana oturmuyorlardı. Sonunda ders bitmişti ve arada Supernatural'ın müziğini kulaklığı olmadan dinliyordu. Daha sonra bir sesin müziğe eşlik ettiğini duydu. Bu ses ince ve yumuşak bir sesti. Silvia başını kaldırdı ve onu gördü.

Uzun sarı saçları, kocaman yeşil gözleri, hafif pembe elleri ve o mükemmel şekildeki dudakları. Silvia yapayalnızdı ve o kız.. O kızın tehlikeli tebessümüne ihtiyacı vardı.

-Supernatural izliyor musun?
-Evet şu aralar en sevdiğim.
-Daha önce hiç konuştuk mu?
Silvia gülümsedi.
-Ben Silvia Valerie.
-Mathilda.

Ders zilini en çok duymak istemediği zamanda zili duydu. Gözlerini Mathilda'dan ayırmadan sırasına oturdu. Gözlerini ayırmalıydı çünkü oturduğu sıra Penelope'nin sırasıydı.
-Şimdi de yerime mi oturmaya başladın Silvia?!
-Ne?
-Salak mısın?
-Yeter artık! Sorununuz ne bilmiyorum ama kendimi senin gibi birine ezdirecek değilim! Hiçbir derste iyi değilsin, hiç bir kabiliyetin yok ve en garip olanı bana böyle davranmak için hiçbir sebebin ve hiçbir hakkın yok!

Silvia Penelope'yi itti ve yere düşürdü. Silvia artık Valerie'ydi ve kavga etmeye hazırdı. Silvia bunun doğru olmadığını biliyordu fakat sakince düşünüp kendine gelemezdi.
Penelope ayağa kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi sınıftan dışarı çıktı. Silvia bir anda kendine geldi ve Mathilda'ya baktı. Mathilda beklediğinin aksine şaşırmış hatta dikkati çekmiş gibi bile görünmüyordu. Bu çok farklı bir yüz ifadesiydi, Mathilda sadece izliyor ve o dolgun dudakların tek bir ucunda Benjamin'inkine benzer bir tebessüm sergiliyordu.

Birkaç ders sonra Silvia çantasını toplamıştu ve okuldan çıkarken bir kolun hızlıca onu çekip duvara ittiğini hatta daha sonra tekrar çekip tekrar duvara çarptığını hissetti. Daha ne olduğunu anlayamadan kolları, bacakları hatta boynunu bile birkaç elle tutulduğunu hissetti. Kafasını kaldırdığında karşısında Olivia'yı gördü. Olivia sinsice gülümseyip Penelope'yi yanına çekti. Konuşmayı Penelope yapacaktı belli ki. Silvia etrafında 20 kızın olduğunu gördü ve ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Bedenini kullanamıyordu çünkü her tarafını tutan kızlar yüzünden hareket edemiyordu.
-Demek ben yeteneksizim! Demek ben salağım ve her erkeğin koynuna girecek biriyim öyle mi?!
-Ne? Ben sana öyl-
Silvia daha cümlesini bitiremeden Penelope küçük ve zayıf ellerini Silvia'ya doğrultmuş ve saçlarına yapışmaya yönelmişti.

Bütün bunlar yaklaşık 3 dakika içinde yaşanmıştı. Penelope, elinde Silvia'nın saçlarını tutuyordu ama çekmiyordu daha doğrusu çekemiyordu. Valerie ile göz göze gelmişti ve ateş saçan gözlerden korkmuştu, hatta ağlamak üzereydi. Valerie'nin gözleri bir anlığına Penelope'nin yanına kaydı. Ashley bir kaç adım uzakta Silvia'nın sıkıştırılmasını izliyordu.

Olivia, Penelope yüzünden rezil olmak istemedi ve onu itti. Elini yumruk yapıp büyük bir hırsla Silvia'ya yöneltti. Silvia gözlerini kapatmış ve acıyı kabullenmişti. Sonuçta bir yumruk onu öldürmezdi ve Valerie bütün bedenini tutan ellerden kurtulabilse karşılık verebilirdi. Ama.. Hiçbir şey hissetmedi. Nasıl yani? Gözleri kapalıyken o yumruğun bedene vurduğu zamanki sesi duymuştu. Hatta o yumruğu yerken etraftaki insanların küfürlerini ve bağırışlarını da duymuştu.

Her şey durmuştu, bütün küfürler ve bütün bağırışlar bir anda susmuştu. Silvia'nın canı yanmıyordu. Gözlerini açtığında gördüğü tek şey sarı saçlarıyla bedenini Silvia'ya kalkan yapan biriydi.
...

-Mathilda..

Yorumlar

Popüler Yayınlar