Tabii Ki - BÖLÜM 8 Gözlerini Kapat

Gözlerini Kapat
-Peki Valerie, bana neden bu kadar güzel koktuğunu söyler misin? Neden bana sarıldın? O kokuyu burnuma çekince sana aşık olacağımı bildiğin için mi? Kahretsin, o sefil bedeninle beni kendine bağladın. İnce ve çıplak belinde ellerim gezsin istiyorum. Zavallısın, bedeninin bana ihtiyacı var. Bedeninin benim bedenimle buluşmaya ihtiyacı var. Senden nefret ediyorum, beni kendine bu kadar çabuk ve bu kadar kolay bağladığın için senden nefret ediyorum. Sana aşık olmak ahmakça bir duygu ama yine de sana aşığım.
Brand görüntülü konuşma da bile aşırı yakışıklıydı. Silvia'ya ilk kez gitar çalıyordu. Gitarla birlikte normal konuşuyormuş gibi şarkı söylüyordu. 'Neden' diyordu Brand, 'Neden aşık ettin beni kendine Valerie?' Silvia sadece dinliyordu. Bir anda Brand çalmayı bıraktı ve bir kaç dakika Silvia'ya baktı. Sonra sinirli bir bakışla konuşmayı kapattı. Silvia bu hareketin üzerine defalarca mesaj attı ama Brand cevap vermedi. Bir süre sonra Brand aradı ve soğuk sesiyle konuşmaya başladı.
-Beni kendine bu kadar aşık ettiğin için suçlu hissetmelisin. Aşağı in. Seni özledim.
Gecenin bir yarısı Brand nasıl gelmişti? Neden gelmişti? Ya da Silvia evden nasıl çıkacaktı? Önemli değildi bunların hiçbiri. Silvia sessizce kapıyı açtı ve aşağı indi. Brand'in kollarına attı kendini. Brand sarıldıktan sonra gülmeye başladı. Silvia ne olduğunu üstüne baktıktan sonra anlamıştı.
Silvia metalciydi ve sürekli siyah giyinirdi. Siyah pantolon, grup t-shirt'ü ve piercingler vs. vs. Fakat Brand için bir dakika bile kalpli pijamalarını değiştirmeyi düşünmemişti.
Brand'in soğuk nefesi kıkırdamayla sıklaşmıştı.
- Neden böylesin Valerie? Sana aşık olduğum için.. Bilmiyorum. Seni aklımdan istesem de çıkaramıyorum. İhtiyacım olan, yaşamam için elde etmek zorunda olduğum bir şey var sende. Muhtemelen ince ve kuru dudaklarındır. Ne diyorsun, yaşamama izin verir misin?
Silvia her saniye biraz daha içine düşüyordu bu çocuğa. Sakince yaklaşıp dudaklarını öpmeye başladı Brand'in. Silvia her ne kadar bu dudaklara kendini mühürlemek istese de gecenin bir yarısıydı ve evden gizlice çıkmıştı. Ailesinin durumu anlaması an meselesiydi. Silvia kendini toparladı ve kendini Brand'ten çekti.
'Gitmem gerek ve bunu sende biliyorsun. Serseri gibi dolaşma sende evine git lütfen.' dedi Silvia ama Brand şımarık bir çocuk gibi somurttu. Çok geçmeden Brand sırıtmaya başladı.
-Serseri mi? Bir serseri olmanın getirilerini göstereceğim o zaman.
Brand gecenin ayazıyla buz dağını kıskandıran ellerinden birini Silvia'nın t-shirt'ünü kaldırmak için kullandı. Brand'in elinin beline dokunduğu anda Silvia bütün bedeninde bir titreme hissetti. Brand elini Silvia'nın belinde ısıtıyordu. Silvia, Brand'i ağaca iteledi ve dudaklarını Brand'in boynuna koydu. Brand bunu beklemiyordu orası kesin ama buna alışıp devam ettirmek istedi. Silvia'yı belinden kendine doğru çekti, sonuçta Silvia'nın karşısındaki Brand'ti. Her zaman daha fazlasını isterdi. Silvia'nın buna izin vermeyeceğini bilse bile yine de daha fazlasını istedi. Silvia dudaklarını Brand'in boynundan çektiğinde, Brand'in serseri sırıtmasını takınmıştı. Bu sırıtma ' Boşuna deniyorsun.' demekti.
'Hoşçakal sevgilim.' dedi Silvia, Juliet edasıyla, 'Lütfen evine git.'
Arkasından Brand bağırdı;
-Biliyor musun Valerie?
-Şşt! Biri duyacak. Sessiz ol.
Brand bunu duymamazlıktan geldi.
-Biliyor musun Valerie? Tepemizdeki koca ve parlak aydı beni sana aşık eden. Güneş'tin sen ve ben ışığınla var olan sefil bir Ay'dım. Hoşçakal o zaman, benim eşsiz sevgilim.
Silvia masum bir tebessümle evine gitti. Sessizce kapıyı açtığında elleri titriyordu çünkü ailesinin bu kaçamağı fark etmelerinden aşırı korkuyordu. Eve adımını attığında bütün ışıklar kapalıydı ve Silvia hızlı hızlı odasına geçti fakat yatağına girip yorganı üzerine çektiğinde bile içi kıpır kıpırdı. Emin olamıyordu ailesinin fark etmediğine. Yine de yatağından çıkmadı ve içindeki bu heyecanın geçmesini bekledi. Yatağından çıkmak istemese de içinden bir ses bahçeye tekrar bakmasını söylüyordu. Dayanamadı, baktı ve Brand ile göz göze geldiler. Hala bahçede duruyordu Brand. Silvia hemen telefonunu eline aldı ve aradı.
-Aşkım lütfen bekleme git! Biri fark edecek şimdi. Başına bela açacaksın.
-Tamam tamam, iyi geceler.
-İyi geceler Brand.
Silvia, Brand'in gittiğini görünce aklına daha önce fark etmediği bir şey geldi. Brand daha önce Silvia'ya 'Sevgilim' dememişti. Bütün bu olaylar yaşanıyordu ama bu gerçekten bir ilişki miydi?
Bunun bir önemi var mıydı? Sanırım yoktu. Silvia, Brand'e bakarken aşk mı hissediyordu bilmiyordu ama şefkat hissettiği kesindi. Nedenini bilmiyordu ama Brand'i korumak için elinden gelen her şeyi yapabilir gibi hissediyordu. Belki her türlü fedakarlığı yapabilirdi çünkü Brand, Silvia'nın ruhunun bir parçasıydı artık.
Yorumlar
Yorum Gönder