Prenses Diana'nın "kısa" hayatı

Bütün hayatı boyunca nefret ettiği ve hayatının bir sona ermesine vesile olan onun hakkındaki yazılardan nasibimi almak istedim. 
Tabii ki ben sadece İngiliz tarihinin bir öğrencisiyim ve yazdıklarım profesyonel nitelikle değil fakat bu benim Prenses Diana'nın hayatına merak duymamı engellemiyor. 

Öncelikle en başından başlamamız lazım. İngiltere'nin kraliyet ailesine, masallarda ki gibi fakir ailelerin fakir kızları giremez. Sırf prens o kıza çok aşık olduğu için bile giremez. Tam adı Diana Spencer olan bu kadın ise zaten bir dükün kızı olarak kraliyet gelini olma potansiyellerinden en önemlisini karşılıyordu. Dahası, büyük babası öldükten sonra Diana'nın babası kont olmuştu ki bu da Diana'yı leydi unvanına hak kazanmasını sağlamıştı. 

Maddi olarak bolluk ve bereketlik içinde görünseler de Diana'nın hayatı ebeveynlerinin boşanması ile parçalanmaya başlamıştı. Öncelikle annesi kendisini ve bir kardeşini almış, babası da geriye kalan kardeşleri yanına almıştı. Sadece ebeveynleri değil aynı zamanda kardeşleri de ayrılmıştı. 

Annesi ile Londra'da yaşamaya başlamıştı ancak annesi çocuklarının velayetini alamadığı için Diana kardeşi ile birlikte babasının yanına döndü. Babasıyla yaşamaya başladığında daha çocuktu ve çocukluğundan annesi eksildiği için annesine çok kırgın büyüdü. Babası ile Raine diye bir kadınla evlenmişti ve Diana'nın kendisi de dahil kardeşleri bu kadından hiç hoşlanmadıklarını açıkça söyleyebiliyordu.

Ailevi olarak sıkıntıları olsa da geniş bir soya sahipti. Öncelikle büyük ninesi çok zengin bir kadındı ve Diana'nın kanında atalarının İngiliz, İrlandalı, Amerikan, İskoçyalı kanına sahipti. İngiliz kraliyet ailesinde büyük rol oynamış Stuart ailesine de mensuptu. Bir kraliyet gelin adayı için gayet iyi bir soya sahipti diyebiliriz. Hatta 2. Charles'ın gayri-meşru 4 oğullarından birinin de kanını alıyordu. Yani teknik olarak kraliyet kanını da taşıyordu.  Geçmişten gelen soy mirasının yanı sıra Audrey Hepburn gibi ünlü İngiliz aktrisleri ile de kuzendi.

Ailesini bir kenara koyacak olursak eğitim hayatında çok başarılı bir insan sayılmazdı. 7 yaşında okula başladı ve 16 yaşındayken yatılı kaldığı okulu bırakıp eve döndü.  Döndüğünde ise kız kardeşi Sarah Spencer'ın flörtü olan Prens Charles ile tanıştı. 

Tanışmanın öncesinde Londra'ya tekrar taşındı ve orada 3 arkadaşı ile birlikte bir apartman dairesi paylaşmaya başladılar. 18 yaşında ve aktif bir kızdı. Dans ve yemek kurslarına gidiyor aynı zamanda bakıcı olarak çalışıyordu.

Evlenme yaşına gelmiş hatta geçiyor olan Charles ile flört dönemi olmasa da bir arkadaşlık ilişkileri vardı. Diana bir gelin adayı için gayet iyi kriterlere sahip olması kraliçenin tabii ki dikkatini çekmişti. Kraliyet ailesine gelin girmek için zorunlu gösterilen tek şart Katolik olmamasıydı ve Diana zaten değildi ve kriterleri uyunca Charles ve Diana'nın bir an önce evlenmesi istendi. 

İngiltere ekonomik olarak buhrana sürükleniyor ve halkın neşesi gittikçe düşüyordu. İlaç gibi yetişen bu düğün halkın da ihtiyacı olan etkinlikti. Düğünden sonra İngiltere'nin değil Galler'in prensesi oldu çünkü bilindiği üzere İngiltere aslında birleşmiş bir krallık. İçinde Galler, İskoçya, İngiltere ve Kuzey İrlanda'yı barındırıyor. Bütün bu ülkelerin birlikteliğine ise Birleşmiş Krallık deniyor. Osmanlı içerisindeki minik beylikler gibi düşünülebilir. Kendi alanlarını yöneten beylikler var ama en büyüğü Osmanlı olduğu için ya da Osmanlı tarafından atandığı için, yönetilen bütün topraklar Osmanlı'ya ait. İngiltere'nin de kendine ait bir toprağı olmasına rağmen birleşmiş krallığı da kendisi yönetiyor. 

Bütün bu nedenlerden dolayı kraliyet ailesine bir damat ya da bir gelin girdiğinde direkt Birleşmiş Krallık prensi ya da prensesi olmuyor. Aynı zamanda tahtta direkt bir hak sahibi de olmuyor. Herkesin gelini ve damadı kendisine kalıyor. Charles da soy olarak Galler'den geliyordu yani Galler prensiydi ve Diana, Charles ile evlenince otomatik olarak Galler prensesi oldu.

Masallarda prenses olduktan sonra sonsuza kadar mutlu yaşarlar ama Diana'nın prensesliği masal bittikten sonrasını anlatıyordu. Bir prenses olmuştu ama Charles ile olan ilişkilerinin en başından beri basın tarafından büyük ilgi alıyordu ve bu onu psikolojik olarak çok yıpratıyordu. Diana'nın birçok röportajında bu ilgiden hoşlanmadığını belirtse de bu ona karşı yakılmış bir ateşe sadece odun atıyordu. Psikolojik sorunları Diana'da yeme bozukluğuna yol açıyor ve şişmanlamasına neden oluyordu. Bir prensesin standart bir görünümü vardır bu yüzden obez kral ya da prens görünmüş, yaşamış olsa da fazla kilolu bir prenses hiçbir zaman var olmamıştır. Diana'nın kilo problemleri de sürekli tartışma konusu olmuştur. Fakat bütün bu söylediklerimden belki de en üzüntü verici, en sıkıntılı olanı ise Prens Charles'in başka bir kadına aşık olmasıydı. 

Zihinlerde canlanan birçok sorudan ikisini cevaplayabilecek niteliğe sahibim. Öncelikle Prens Charles kimi seviyordu ve neden en başında o kadınla değil de Diana ile evlendi?

Prens Charles, Camilla Parker Bowles adında bir kadını seviyordu ve ikilinin aşkları Prens Charles'in Diana ile olan ilişkisinden çok önce başlamıştı. 30 yaşına gelmiş bir prensin evlilik için muhtaç bir durumda olmasına rağmen sevdiği kadınla değil de Diana ile evlenmesinin nedeni ise aslında biraz karışık ve uzun o yüzden başka bir yayında bunu anlatmayı tercih ederim ama kısaca Prens Charles'in ilgisini bilmesine rağmen başka bir adamla evlenen Camilla, bir süre sonra Prens ile tekrar ilişki kurma fırsatını yakaladığında, ikisinin de evli olması yıllar önce yaşadıkları aşka engel olmamış. Hatta prensin evli olması Camila'nın ona karşı olan ilgisini arttırmış. 

Prens Charles'in Diana ile evlenmesinin en önemli nedeni de Camila'nın soyunun aristokrat olmaması. Camila'nın hayatı ile ilgili söylenebilecek tek isim büyük babasının baron olması fakat o adamın unvanı bile Camila'ya gelene kadar önemini kaybetmiş.

Sonuç olarak Diana 11 yıllık evliliği boyunca aldatıldığını defalarca yakalamış. İlk başlarda prensin metresine aldığı hediyeleri yakaladığında Prens Charles aralarında bir ilişki olmadığını iddia etse de daha sonra birlikte yaptıkları aktiviteler birlikte olduklarının kanıtı niteliğinde. Bu aktivitelerden bir tanesi da Charles ve Camila'nın Türkiye'de yaptıkları ve gayet de samimi oldukları gezi. 

Diana bu konuyu Charles ile defalarca konuşmuş ve Charles bir noktadan sonra inkar etmeyi de bırakıp "Metresi olmayan bir Galler prensi olmayı reddediyorum." demiş. Kendisinden önceki prenslere baktığımızda bunu görmek ve görmemek mümkün.

Diana kocasının yasak aşkına rağmen önemli bir pozisyonda olduğu için evliliğini yürütmeye, üzerine düşen devlet görevlerini yerine getirmeye ve sürekli olarak kocasının ilgisini çekmeye çalışmış. 

Halka karşı diğer kraliyet üyeleri gibi soğuk kanlı değil aksine tamamen samimiyet dolu yaklaşması onun halk tarafından sevilmesini sağlamış. Halk onu o kadar çok sevmiş ki herhangi bir toplantıda, mitingde ya da halkla olan birleşmelerde halk Prens Charles'a değil Diana'ya ilgi göstermiş. Halkın bu ilgisinden dolayı kıskançlık ile kasıp kavrulan Charles ise Diana'nın kendisinden güçsüz görünmesi ve daha çok evin reisinin (buradaki ev İngiltere ve Charles da kraliçeden sonra kral olacak ilk isim) kendisi olduğunu kanıtlarmışçasına bir takım düzenlemeler yapmaya başlamış. Bunlardan en basit ve psikolojik olanı ise aynı boyda olmalarına rağmen Prenses Diana'nın fotoğraflarda Prens Charles'dan kısa çıkması. 

Prenses Diana hakkında yazılan bir çok eserde belirtildiği gibi Diana'ya sık sık eğik durması, 2 cm'den uzun topuklu giymemesi ve Charles'ın yanında mümkün olduğunca ve laf ona gelmedikçe konuşmaması söylenmiş. Bütün bu basit ve bana göre saçma düzenlemeler, halkın Diana'yı daha az sevmesine ya da Charles'a daha çok ilgi göstermelerine neden olmamış tabii ki ama Diana'nın psikolojisinin alt üst olmasına yetmiş.

2 kere hamile kalan ve 2 erkek çocuğu doğuran Diana, varis doğurduğu için kraliçenin gözdesi olsa da hiçbir zaman prensin gözdesi olmamış.  Konu Camila'ya gelince hediyeler ve şiirlerde bolluk gösteren Prens, Diana'ya gelince bizim deyimimizle tam bir "öküz" olmuş. Öyle ki, Prens'in dikkatini çekmek için merdivenlerden atlayan hamile Diana'ya karşı olan tepkisi "Her zaman bunu yapıyorsun, ben at sürmeye gidiyorum." gibi saçma sapan bir cümle olmuş. 
"Kadın karnındaki bebesiyle neredeyse ölecekmiş, senin düşündüğün bebek mi Charles?" der insan yani. Ben Türkiye'nin Kayseri ilçesinden köylü kızı Aylin olduğum için söyleyemem tabii böyle bir şey, derecem/soyum yetmez. (yersen)

Peki evliliği boyunca bu kadının yüzü hiç mi gülmemiş? Tabii ki güldüğü zamanlar olmuş hatta en mutlu olduğu anların Prens William ve Prens Harry'i  kucağına aldığı zamanlar olduğunu söylemiş.

Yıllarca sözlerini ağzına kilitlemek zorunda olan Diana ise evliliğinin artık bitme noktasını çoktan geçtiğini bilerek dudaklarındaki kilidi açmış ve BBC ekibi ile birlikte bizzat sarayda, sadece kendisinin konuştuğu gizli bir röportaj çekmiş. 

Bu röportaj ile ilgili detayları ve Diana'nın hayatının geri kalanını bir sonraki yayında paylaşmayı düşünüyorum.
Merak etmeyin! Kısa bir süre içerisinde 2. yayın gelecek. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar