İngiltere Kralı Sekizinci Henry


Yedi eşli Henry de diyebileceğimiz döneminin en dikkat çeken kralı olan Henry altı tane eşe sahip olmasından başka özellikleri olan bir abimiz.
Öncelikle Henry 18 yaşında tahta çıktığında birçok hanımefendinin hatta beyefendilerin dikkatini çekebilecek kadar atletik ve yakışıklı biriydi.

Spora çok meraklı biriydi ve rekabeti seviyordu. Hampton Sarayı'na tenis oynamak için bir bina bile yaptırdı. Bu sarayda tenis maçları yapar ve diğer ülkelerden önemli insanların önünde güç gösterisiydi. Tabii ki hiçbir oyuncu bir krala karşı oyun kazanmaya cesaret edemezdi ama karşı tarafı böyle sınırlamak bile onun hoşuna gidiyordu. 


Gösterişi çok seviyordu ve çok pahalı zırhlar giyiyordu. Aslında bu sadece Henry'e ait bir huy değil. Orta çağda bir insanın varlıklı, zengin olduğunu kanıtlamanın en basit yolu bu zenginliği ne kadar çok boşa harcayabilmesiyle ölçülürdü. 


Tabii ki daha iyi ve kaliteli bir zırha sahip olmak bütün kralların hakkı hatta olması gereken bir zorunluluk ama zırhın sağına soluna kabartmalar, miğferde mücevherler biraz abartıya kaçabiliyor. 
Sekizinci Henry'nin zırhı

Henry'nin zırhı da abartılı ve pahalıydı ama en azından kullanıyordu. Savaşta ön saflarda savaşmıyordu tabii ki ama yaptığı dövüş sporlarından birinde özellikle kullanıyordu. Atların üzerinde iki zırhlı adam birbirlerine karşı upuzun demirlerle koştuğu spor var ya? Heh işte Henry de o spora bayılıyordu. o sporun adı Jousting bu arada, hala hayatta olan bir spor.


Henry'nin bu spor aşkı bir gün atından düşmesi ile son buldu. Atından düşünce zırhlı atı üzerinden geçti ve hem kendi zırhının ağırlığı hemde zırhlı atının ağırlığı altında ezilmişti. 2 gün ya da 2 saat baygın kaldığı söyleniyor ve uyandıktan sonra kırılmış, iltihaplı bir bacağı vardı. 


Bacağında ülser olduğu söyleniyor. Bu kazadan önce de Henry'nin en fit İngiliz olduğu söylenemez özellikle günde beşten fazla ağır öğünler yediği bilinirken ama en azından aldığı kalorinin bir kısmını sporlarında yaktığı için stabil bir kilosu vardı. Lakin bacağından dolayı bırakın spor yapmayı, topallamadan yürüyemiyordu. Sonuç olarak kilo almaya devam etti. 

Kazadan çok önce abisinin eski eşi Aragon Prensesi Catherine'le evlenmişti. Özellikle Aragon prensesi diyorum çünkü politik olarak önemli bir kişilik kendisi. Henry ve Catherine aslında birbirlerine aşık iki genç insandı yani başta. Catherine çok uygun bir kraliçeydi, çocukluğundan beri kraliçe olmak için eğitilmiş biriydi. Ayrıca Henry gibi herkesin dikkatini çeken güçlü bir eşe sahip olmak eminim onun da hoşuna gitmiştir. Fakat sürekli kilo alan ve spor yapamadığı için kendine yeni bir eğlence olarak her şeye sinirlenen bir eşi olduğunda ilişkilerinde aşk kaldığını sanmıyorum. 


Henry'nin de bu ilişkiden soğumak için çok fazla nedenleri vardı tabii. Öncelikle Catherine hamile kalıp kız doğurmuştu, nam-ı diğer Mary, onun dışında hamile kaldığında düşük yapıyordu. Zaman geçtikçe yaşlanıp, bebek doğuramayacak hale gelmişti. Henry artık daha genç kızlarla birlikte olmaya başlamıştı ve açıkçası o kadar ayıplanacak bir şey değildi. Hala değil. İngiliz kralları arasında bir deyim vardır "Metresi olmayan kral" diye ve iyi bir deyim olmadığını söyleyebilirim.


Henry muhtemelen bozulmuş kendine güvenini yerine getirmek için bir kadından başka bir kadına asılıyordu. Gayri-meşru çocukları dahi vardı tabii ki kayıtlara işlenmemiş. Kayıtlara işlenmemesinin nedeni de bu çocukların geçmişi belli olmayan kadınlardan gayri-meşru çocukların tahta çıkmak için hak iddia etmesini engellemekti, bence mantıklı bir sebep. 


Catherine, Henry'nin aşkitolarını biliyor olsa da buna karşı bir tepki vermiyordu. Kraliçe olmak için eğitilmişti ve aldatıldığı için ne yapacaktı? Kraliçelikten istifa etmek diye bir şey yok, ülkedeki güzel kadınları da sürgün edemezdi (gerçi bir çoğunu hizmetçisi olarak kullandı, bir kısmını kendine çekmenin yollarını buldu) ayrıca kocasından boşanamazdı, bu Katolik kilisesinde yasaktı. 


Henry aynı fikirde değildi. Anne Boleyn adında güzel, yetenekli, eğlenceli ve sıradışı bir kadınla tanışmıştı (Anne'den önce kız kardeşi Mary'den oğluşu olmuştu bu arada) ve Anne Henry'nin eğlencesi olmak istemiyordu. Hatta cinsel ilişkiye bile sıcak bakmayıp günümüz tabiriyle kendini naza çekiyordu, evlenmeden olmaz diyordu en basiti. Henry aşkından yanıyordu ve Catherine'in bir varis verememiş olması, yaşlanması Henry'i Catherine'den bayağı soğutmuştu. Anne ise diğer yandan, Henry ile geyik avlarına bile gidiyordu.


Henry boşanmak için Papa'ya başvurduğunda tabii ki reddedildi. Hem dini hem de politik olarak Catherine'den boşanması uygun değildi ama bu ne Henry'i ne de Anne'i durdurdu. Henry ısrarlarına devam etti, gerçekten boşanmak istiyordu ve en sonunda aforoz edilmekle tehdit edilince Henry ipleri eline aldı ve kiliseye kim olduğunu göstermek istedi ve kiliseyi yıkıp yenisini getirdi. 


Yine de burada bir şeyi söylemem gerekiyor, Henry'nin Katolik kilisesini yıkıp Protestan kilisesini getirmesinin tek nedeni Anne Boleyn değil. Katolik kilisesi Roma'ya bağlıydı ve ülkenin gelirinin büyük bir kısmını kendine alabiliyordu. Ayrıca kralı aforoz edebilmesi çok büyük bir güçtü. Yani kilisenin Henry'e hiçbir faydası yoktu, zaten tamamen bozulmuş bir yapıya sahipti. Bozuk yapısını o dönem yazılmış eserlerde sıkça görebilirsiniz. 


Anne Boleyn olmasaydı bile Henry kiliseden kurtulmanın bir yolunu bulurdu eminim. Her neyse kilise yıkılıp yeniden doğunca Anne ile evlendi. Evlendiklerinde Anne zaten 6 aylık hamileydi yani Anne'in cinsel ilişkide negatif olmasının Henry'i durdurmadığını söyleyebilir değil mi? Kral bile olsan ... 


Anne ile Henry ilk görüşte aşık olmuşlardı ama Henry egoist hatta muhtemelen narsistik bir kişiliğe sahipti. Eskisi kadar ilgi görmüyordu ve kendini güçlü hissetmiyordu. Anne ilk hamileliğinden sonra bir kız doğurunca daha da çekilmez bir insan oldu. İkinci hamileliğine geçtiğinde Henry psikolojik şiddetin dibine vuruyordu. Her ne kadar Anne tek neden olmasa da Catherine'nin ülkesine gönderilmesinin nedeni olarak suçlanıyordu. Halk Catherine'i seviyordu ve Anne'in bütün baskılardan kurtulmasının tek yolu erkek çocuk doğurmasıydı ama o Elizabeth'i doğurdu. 


Elizabeth doğduktan sonra tekrar hamile kaldı ama Henry'nin attan düşüp ağır yaralandığı günün gecesinde sancılarla uyandı. Etrafında hizmetçiler vardı, Henry bebeğe zarar vermemek bahanesiyle artık Anne ile birlikte uyumuyordu, Anne kasıklarında ıslaklık hissedince hizmetçilerini odadan çıkarıp kız kardeşini çağırdı. Kız kardeşi Mary geldiğinde Anne oğlunun ölü bedenini kucağında tutuyordu. Evet erkek çocuk doğurmuştu ama birkaç ay önce doğurmuştu. Stres altındaki birçok kadın düşük yapar ve Anne'in tıpkı Catherine gibi ya da kendinden sonrakiler gibi düşük yapması da aşırı doğaldı ama Anne bunu Henry'e açıklamaktan çok korkmuştu. 


Bu bebek onun kabul edilmesi için son umuduydu ve ölü doğmuştu. Henry'nin çoktan başka kadınlarla görüştüğünü biliyordu ve Anne için yaptığı onca şeyin boşuna gitmesi Henry'yi çileden çıkaracaktı. Anne tekrar hamile kalmak istedi ama Henry ona dokunmuyordu. O da kardeşi ile birlikte olmak istedi sırf hamile kalmak için. 

Bu durumda hayatından endişe eden bir kadının hayatta kalmak, kabul edilmek için sağlıklı düşünemediği bir konumda verdiği karardan bahsediyoruz, Game of Thrones ensesti değil yani. Anne kardeşini arzuladığı için ondan çocuk yapmak istemedi, çocuk doğurmak zorunda olduğu için herhangi biriyle birlikte olması gerekiyordu. Sperm donörleri gibi düşünün. 

Jane Seymour

Jane Seymour ablamız Henry'e çok önceden gözlerini dikmiş ve bir casus gibi Anne'in açığını arayan biri olmuştu. Bütün bu konuşmaları duyup ilk iş olarak krala gitmişti. İşin aslı Anne hiçbir zaman kardeşi ile ilişkiye girmedi ama Jane bunu krala anlatırken ballandıra ballandıra anlattı (yani öyle söyleniyor) ve Anne'in düşmanları vardı, Jane'i destekleyecek düşmanları. 


Anne'le olan ilişkisi ilk gün olduğu gibi aşk dolu değildi ama Henry hala Anne için normalde yapmayacağı birçok şeyi yapmıştı ve bu ihanet dedikodularını bile duyunca çıldırmıştı. Gerçek olup olmaması önemli değildi, oğlunu kaybetmişti ve onca fedakarlığa rağmen kendisi dışında bir erkekle hatta beş erkekle birliktelikle suçlanıyordu. Ayrıca Anne ile evlenmek için bu kadar çaba harcaması ve evlendikten sonra attan düşüp bacağında sonsuza kadar açık kalacak kötü kokulu bir yaranın açılmasını Anne'in bir cadı olmasına bağlamıştı.


Anne ne yaparsa yapsın idam cezasına çarptırıldı ve kardeşi Goerge ile birlikte  Londra Kulesinde başı alındı. İdam edilen ilk kraliçe olarak tarihe geçti. 


Anne'den sonra yeni eş bulması çok zor olmayan Henry, Jane Seymour'la evlendi. Artık eskisi gibi güzel sanatlarla uğraşmayan, çekilmez biri olmuştu ama bu ruh hali Jane hanım erkek çocuk doğurunca değişecekti. 

2 eş, 2 çocuk ve sayısı belli olmayan düşük hamilelikten sonra Henry sonunda bir varis sahibi olacaktı. Oğluşu Henry doğduğunda o kadar mutlu olmuştu ki Jane'in Hampton Sarayı'nı baştan aşağı pahalı dekoratiflerle süslemesine hiç rahatsız olmamış hatta Jane'i mücevherlere boğmuştu. Ne yazık ki Jane'in bu bolluğu, bereketi yaşaması sadece 2 hafta sürdü çünkü oğulları Edward'ı doğururken yaşadığı komplikasyonlardan dolayı hayatını kaybetti. 

Eşinin ölmesi Henry'i çok sarsmadı diyebilirim sonuçta eşinin herhangi bir nedenle ölmesine alışmıştı ayrıca artık bir oğlu da vardı, bir eşe neden ihtiyaç duymalıydı ki? En fazla aşkito yapar hayatına devam ederdi ki etti de.

Oğlunun doğmasını yıllarca bekleyen bir baba olarak, doğduktan sonra onu o kadar çok sevmişti ki her şeyi oğlu için yapmaya başladı. Onu çok seviyordu ama oğlunu en son gördüğünde Edward 9 yaşındaydı.


Anne of Cleves
Oğlu güya ülkeyi yönetirken kendisi Alman Prenses olan Cleves'in Anne diye bir hanımefendi buldu. Henry yaşlanmış ve obezitenin sınırlarına dayanmıştı bu yüzden onunla tanışacak ve evlenecek herhangi bir kadının aşk evliliği yapma imkanı çok zordu. Prenses Almanya'dan geldiğinde kral kılık değiştirerek ona sulanmaya çalıştı (bu bütün eşlerinden önce böyledir, adet gibi bir şey) ama Anne bu yaşlı, bira kokan, şişman adamdan tiksinerek teklifini reddedince Henry küplere binip ona suçlamalar atmaya başlamıştı.  

Henry bu prensesin kötü koktuğunu, şişman olduğunu ve bakire olmadığını iddia ediyordu.  Zamanla bu iddialar düşüp evlilik yoluna girdiler çünkü iki ülke arasında çoktan kararlaştırılmış bir şeydi. Almanya sonuçta İngiltere'ye ekmek göndermedi, prenses gönderdi tabii ki evlilik yapılacak. 

Evlendikten sonra herhangi bir düşük, aldatma gibi trajedik olaylara rastlanmadı. İkilinin evliliğiyle ilgili en bariz şey birbirlerini sevmedikleriydi ve böylece boşandılar. Anne boşanmadan 17 yıl sonra öldü ve kanserden öldüğü söyleniyor. 

Bu evlilikten sonra Henry çok yıpranmıştı. Kadınlar artık bırak ona istekle yaklaşmayı, tiksinerek uzaklaşıyorlardı. Onunla birlikte olan kadınlar da her zaman çıkar amacıyla yaklaşıyorlardı. Daha sonra evlendiği kadın Catherine Howard ise Anne Boleyn'in kuzeniydi.

Boleyn ailesi ile ilgili şöyle bir detay söylemem gerekiyor, Boleyn ailesi güç ve para elde edebilmek için kızlarını her türlü erkekle evlendirebilen insanlardı. Yani Anne ondan önce Mary ondan sonra Catherine'in Henry ile aynı yatağı paylaşmaları tesadüf değil. O dönem Boleyn ailesinin erkek bireyleri, kızlarını Henry ile ilişkiye sokarak sarayda önemli görevlerin sahipleri olmuşlar. Henry bunu fark ettikten sonra Anne'in dayısını hatta dayısının çocuklarını ömür boyu hapse çarptırıp babasını idam ettirmiş. 


Catherine Howard
Catherine de aynı projenin yardımcısı olarak Henry ile evlenmiş. Boleynlerde hep olduğu gibi zina suçu ile idama çarptırıldı. Henry'nin bundan sonra herhangi bir Boleyn'e güveneceğini düşünmezdim ben çünkü Catherine'nin zinalaştığı adam Henry'nin en yakın arkadaşı Thomas Culpeper'dı. 

Aslında Catherine ablamızın ilişkilerini çok karmakarışık ve birilerinin ondan hoşlanmadığı bilakis nefret ettiği çok açık. Tıpkı Anne gibi Catherine de birden fazla zina suçuyla yargılanmıştır. Bunlardan birinin tecavüz vakası olduğu bile söyleniyor ama zina ile ün yapmış Boleyn ailesine ait bir kıza inanmak eminim ki pek mümkün olmamıştır. 

Catherine bir yıllık evliliğinden başına veda ederek ayrıldıktan sonra Henry sarayda gördüğü her güzel kadınla ilişkiye girmeye başlamış. En son eşi Catherine Parr da tam kendine göre birini bulduğunu söyleyebilirim. 

Tıpkı Henry gibi başında çok fazla evlilik geçmiş bir kraliçe. Hatta tarihte en çok evlenen kraliçe olarak geçiyor çünkü Henry'den sonra Thomas Seymour ile evlenerek toplamda 6 kocası olmuş ve Hürmüz olmayı bir koca ile kaçırmış biri. 

Catherine Parr, Henry'nin ilk eşi Catherine'den sonra gördüğü en olgun hanımefendi olduğunu söyleyebiliriz. (demek ki insan hakikaten ismine çekermiş, bak Boleynlere) İlk eşiyle süren 23 yıllık evlilikten sonra en uzun ilişkisi Catherine Parr ile olan 3 yıl 6 aylık ilişkisi olmuş. Catherine Parr ile olan ilişkisinde absürt ya da sıra dışı bir şey olmamış zaten evliliklerinin bitmesinin nedeni de Henry'nin 55 yıllık hayatının artık sonuna gelmiş olması.

Henry ile olan ilişkisinden canlı kalmayı başardığı için ona "Survived" yani "Hayatta Kalan" lakabını takmışlar. Henry'i mezara götüren ilk kadın unvanına da sahip yani hanımefendi. Henry'nin ölümünden hemen sonra Thomas Seymour ile evlenmiş zaten. 

*Bu arada Thomas Seymour kraliyet ailesinde çok önemli rollere sahip bir karakterdi, başka bir yayında da bu abimizi anlatacağım.*

Henry'nin 1547'deki ölümünden sadece birkaç yıl sonra oğlu ve tek varisi olan Edward 15 yaşında veremden hayatını kaybetti. Edward'ın bağışıklık sisteminin çok zayıf olduğu bilinen bir gerçekti hatta hükmünün çoğunu yatağında hasta olarak geçirmişti. Tahtı genelde başkaları yönetiyordu ve ülke olarak herhangi siyasal bir olaya bakamayacak kadar meşguldü halk, Henry'nin bu sefer kiminle evlenip başını aldıracağı daha fazla merak konusuydu. 



Edward, Son of Henry  VIII
Henry öldüğünde Edward 9 yaşındaydı ve yıllarca başkalarının yardımıyla daha doğrusu istismar edilmesiyle tahtı yönetti. Tahtı yönetmesinde kimin yardımcı olduğunu biliyor musunuz? Tabii ki dayısı Thomas Seymour. Yani uzun bir süre Thomas Seymour elinden geleni yapmış ama bir süre sonra kontrolu Robert Dudley ele almış.


Tudor soyunun devam etmesinden emin olmak için Edward'ı 13 yaşındayken nişanlamışlar ama 13 yaşındaki çocuk henüz ergenliğe girmediği için çocukları olmamış. Hatta 15 yaşında Edward öldüğünde nişanlısı Jane Grey tahtta hak iddia edip İngiltere ve İrlanda kraliçesi yapmış kendini hemde kendi kendine. Bu abla kendi kendine gelin güvey değil direkt kraliçe olmuş. Bu kadın kendini kraliçe ilan ettikten sonra Aragonlu Catherine'nin delikanlı kızı (Kanlı) Mary çıkıp resmen "Sana ne oluyor ya?" deyip tahttan indirmiş onu. Jane Grey'in hükmü 9 gün sürmüş ve en kısa süreli kraliçe olarak tarihe geçmiş. 

Sonrası yine olaylar olaylar, en sevdiğim kraliçe Birinci Elizabeth'de Henry'nin Anne Boleyn'den olan kızı babasından az çekmemiş. Elizabeth'in ablası olan Mary de babasından az çekmemiş. Yine de bunlar başka zamanın anlatılması gereken konuları yani şimdilik bu kadar. 

Görüşmek üzere!
Mutlu aile tablosu


Yorumlar

Popüler Yayınlar